Orhon Yazıtlarının Bulunuşu ve Yapılan Çalışmalar

Türk Runik harfli yazıtlar ile ilgili ilk bilgi 13. yüzyıl İlhanlı tarihçisi Alâeddin Ata Melik Cüveynî tarafından verilmiştir (Köprülü, 2003, s. 56). Cüveynî, yazdığı Tarih-i Cihangüşâ adlı eserinde “Bir Uygur efsanesine göre, onların dünya yüzüne çıktıkları ilk yer Orhon nehrinin kıyısıdır.
Bu nehir, Karakorum denilen bir dağdan çıkar … Bunlardan başka bir nehrin kenarında eskiden Ordu-Balık, bugün ise Mavu-Balık denilen bir şehir vardır. Bu şehrin yakınında bulunan kayalara yazılar yazılmıştır. Ben onları gördüm.” (Öztürk, 1988, s. 116) der. Ercilasun’un verdiği bilgiye göre 15. yüzyılın ilk yarısında Acâibü’l-Makdûr fî Nevâib-i Teymur adlı eseri yazan İbni Arabşah da bu yazıyı bilmektedir: “Çin’de onların (Türklerin) dulbercin diye adlandırılan yazıları vardır. Ben gördüm, 41 harfi var. Çokluğunun sebebi şudur ki onlar kalın ve inceleri ayıran işaretleri harf saymaktadırlar. Neticede ilâveler ve ek harfler meydana çıkmıştır” (Ercilasun, 2004, s. 150).
Tarihî eserlerde bu şekilde bilgiler verilen Türk Runik harfli yazıtlar hakkında bilgi veren diğer bir kişi de N. Milesco’dur. Milesco, Rus çarı Aleksi Mihayloviç’in elçisi olarak 1675’te Çin İmparatoru K’ang Hsi’nin sarayına gitmek için Moskova’dan ayrılır ve bu seyahat sırasında günlük tutar (Constantin, 1985, s. 1). Constantin’in verdiği bilgiye göre Milesco, bu seyehat sırasında Yenisey nehrinin yukarı kısmındaki bazı yazılı taşlara ait kayıtlar tutmuştur: “Krasnoyarsk halkı, Yenisey’e şerbetçi otu toplamağa çıkarlar. Yenisey, o adacıklar üzerinde gür bir şekilde doğar ve hızla akar. Nehir kıyısında dik bir kaya vardır. Kayanın üzerinde taşa kazılmış, bilinmeyen bir yazı ve yazının ortasında çapraz kazılmış, elinde âsâ ve bu türden başka şeyler bulunan insan figürleri vardır. Bunların kazıldığı yerde bir çukurun bulunduğu söylenir; fakat hiç kimse, buradaki yazının ne olduğunu ve kimler tarafından yazıldığını bilmez…” (Constantin, 1985, ss. 3-4). Bu kayıttan yola çıkan Constantin, Milesco’nun bahsettiği yazıtın hangi yazıt olduğu konusunda şu görüşleri ileri sürer:
“Nicolaie Milesco’nun ‘çukur yer’ ifadesine bakarak, zannederim ki Ak-Üs yazıtı, Romen seyyahın zikrettiği ile uygunluk taşır; fakat onun ‘ellerinde âsâ ve benzeri şeyler bulunduran insan figürleri’ ifadesini dkkate alınca bu yazıt, Kara-Üs olabilir” (Constantin, 1985, s. 6).
S. U. Remezov’un da Yenisey yazıtlarını gördüğü ve bunları İsveçli bilginlere duyurduğu bilinmektedir (Bkz. Constantin, 1985, s. 1). Yenisey yazıtları, ilk olarak 1721 ve 1722 yılllarında Strahlenberg ve Messerschmıdt tarafından Yenisey nehrinin yukarı mecrasında bulunmuştur. Strahlenberg, İsveç’e döndükten sonra 1730 yılında Das Nord und Östliche Theil von Europa und Asia adlı önemli eserini yayımlamıştır. Bu eser, bilim dünyasında büyük ilgi uyandırmış; ancak Güney Sibirya’ya ilk bilimsel araştırma heyetleri 1887-1888 yıllarında gelebilmiştir. Bu yazıtlardaki yazının İskandinav runik yazısına benzemesinden dolayı Aspelin başkanlığında gelen ilk heyet, Finlandiya’dan yola çıkmıştır. Bu heyetler Yenisey’de yeni keşiflerin yanı sıra bulunmuş olan mezar taşlarındaki yazıtların kopyasını da yayımlamışlardır: Inscriptions de l’Iénisséi, recueilles et publiées par la Société finlandaise d’Archéologie, Helsingfors, 1889.
Rus arkeolog Nikolay Mihayloviç Yadrintsev, 1889 yılında Moğolistan’da Orhun nehri çevresinde aynı yazıyla yazılmış iki büyük yazıtı keşfetmiştir: Anciens caractéres trouvés sur des pierres et des ornements au bord de l’Orkhon, 1890.
Bu keşiflerden sonra A. O. Heikel başkanlığındaki ikinci Fin heyeti de Moğolistan’a gitmiş ve bulguları şu eserde yayımlamıştır: Inscriptions de l’Orkhon, recueillies par expédition finnoise 1890 et publiées par la Société finno-ougrienne, Helsingfors, 1892.
Rus bilim heyeti içinde olan Alman asıllı Rus Türkolog W. Radloff da Orhun yazıtlarını araştırıp, kopyalarını atlas şeklinde yayımlamıştır: Atlas der Altertümer der Mongolei, Saint-Pétersbourg, 1892-1899. Bu şekilde ilk yayımları yapılan eski Türk Runik harfli yazıtlardan Költigin Yazıtı’nın Çince yüzünün okunmasıyla, yazıtların Türklere ait olduğu anlaşılmıştır. Bunun üzerine bilim adamları yazıyı çözmek için çalışmışlardır. Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen (1842-1927), bu yazıyı çözmüş ve bunu ilim âlemine 15 Aralık 1893’te Kopenhag’daki Danimarka Bilim ve Edebiyat Kraliyet Akademisi’nde duyurmuştur.
W. Radloff da iki büyük yazıtın ilk tercümesini 19 Ocak 1894 tarihinde bitirmiş ve eserinin birinci ve ikinci kısımlarını yayımlamıştır: Die alttürkischen Inschriften der Mongolei, Erste, Zweite, Dritte Lieferung, St. Petersburg, 1894-1895. Radloff, eserinin birinci kısmında (Mart 1894) Koşo Tsaydam (Koscho-Zaidam) yazıtlarını yani Költigin ve Bilge Kağan yazıtlarının metnini, transkripsiyonunu ve Almanca çevirisini vermiştir. İkinci kısımda ise (Mayıs 1894) sözlük, dizin ve W.P. Wassiljew’in yaptığı Çince metin tercümesi yer almaktadır. Radloff, eserinin üçüncü kısmını da Ongin, Iche-As’chete, Ichi-Chanyn-Nor, Choito Tamir, Kara Balgassun gibi yazıtların yanı sıra yirmi kadar küçük yazıt hakkında bilgi vermiş, morfoloji, özel isimler, ekler ve yeni açıklamalar bölümleriyle birlikte yayımlamıştır. Ancak, bu eserler aceleyle yapıldığı için bir çok okuma yanlışı da bulunmaktadır. Radloff gibi aceleci davranmayan ve yazıtlarının yazısını çözdükten üç yıl sonra Inscriptions de l’Orkhon déchiffrées (= MSFOu V), Helsingfors, 1896. adlı eserini yayımlayan Thomsen, eserinin birinci bölümünde eski Türk runik alfabesi hakkında bilgi vermiş ve bu yazının kökeni hakkındaki görüşlerini açıklamıştır. Thomsen, eserinin ikinci bölümünde Çince kaynaklarda anlatılan Köktürk tarihini incelemiş, Költigin ve Bilge Kağan yazıtlarının transkripsiyonunu ve Fransızca tercümesini verdikten sonra Türkçe sözcükler ve gramar dizinini de vermiştir. Ayrıca eserde Költigin yazıtının Çince yüzünün E. H. Parker tarafından yapılan tercümesi de yer almaktadır.