*Oğuzca adıyla anılan Batı Türkçesi zamanla iki ana devreye ayrılmıştır. Bu ayrılma, Batıda Osmanlı Türk Edebiyatını meydana getirirken, Doğuda da Azerbaycan Türk Edebiyatı teşekkül etmiştir.
Aslında gerek Doğu, gerekse Batı Oğuzcası 13, 14 ve 15. yüzyıllarda pek farklılık göstermez. Selçuklular’dan sonra ortaya konulan edebiyatta her iki Oğuz ağzının temelini teşkil eden dil unsurları mevcuttur. Onun içindir ki, Eski Anadolu Türkçesi diye adlandırdığımız Batı Türkçesi’nin ilk zamanlarında ayrılık görülmez ve bu devir Türkçesi her iki ağzı birleştiren bir husûsiyete sâhiptir. Fakat zamanla Oğuz Türkçesi içinde ortaya çıkan iki dâire, belirli dil unsurlarını kendilerinde umumileştirerek, ayrılma yoluna gitmiştir. Bu ayrılma, ilk zamanlar pek ileri değildir. Hattâ, tarih içinde güçlü ve devamlı bir edebiyat olan Osmanlı Edebiyatı, sadece Azerbaycan sahasında değil diğer Türk illerinde de kendisini hissettirmiştir. Bu irtibat sadece kültür sahasında olmamış, Osmanlı, yeri geldikçe son zamanlarda bile elinden gelen yardımı bu Türk ülkelerine esirgememiş, Türkçe’nin ve Türk Edebiyatının gelişmesinde mühim rol oynamıştır. Hattâ Halîlî gibi meşhur şâirler Osmanlı sarayı tarafından da himâye edilmiştir. Azerbaycan’ın siyâsî ve kültür tarihinde Osmanlı’nın bu bakımdan mühim bir yeri vardır. Bütün Türk dünyasında olduğu gibi, Azerbaycan ile olan münasebet, bugünkü kardeş Türk Dil ve Edebiyatının temelini teşkil etmiştir. Bu noktadan hareket eden Gaspıralı İsmâil ve diğer Türk kültür birlikçileri, Türk dünyasını tek bir yazı dilinde birleştirmek fikrinde, kısa zamanda başarıya ulaşmışlar ve Osmanlı Türkçesi’nin tek bir yazı dili olmasını istemişlerdir. Bu ise Osmanlı Türklüğünün, diğer Türk illerini görüp gözetmelerinin ve onlara duydukları yakınlığın neticesinden başka bir şey değildir. Sırf bu irtibatı koparmamak için bazı Osmanlı şâirleri Doğu Türkçesinde (Çağatay Türkçesi) gazeller bile yazmışlardır.
*Zamanla ayrılmaya başlayan Azerbaycan Türkçesi, dil coğrafyası itibariyle Doğu Anadolu, Güney Kafkasya ve Kafkas Azerbaycanı, İran Azerbaycanı, Kerkük ve Irak-Suriye Türklerini içine almaktadır. Azerbaycan Edebiyatı, daha çok şiir dili olarak kuvvetliliğini kurmuştur. Bu bakımdan Azerbaycan sahasında Türk Edebiyatının çok kuvvetli şâirleri yetişmiştir.
*Azerbaycan sahası Türk Edebiyatı, 14. yüzyıldan başlayarak günümüze kadar pekçok şâir, nâsir ve sanatkâr yetiştirmiştir.
*On dördüncü yüzyılın Azerbaycan sahasında yetişen önde gelen şâiri Nesimî’dir (ölm. 1404). Şiirlerinde heyecan ve lirizm hâkimdir.
*Bu asrın kudretli şâirlerinden birisi de Kadı Burhâneddin’dir (1344-1399). Kadı Burhâneddin, Oğuzların Salur kabilesindendir. Kayseri’de tahsile başlamış, sonra Mısır’a gitmiş, bilhassa fıkıh sahasında derinleşmiştir. Şam’da Kutbeddîn Razî’den aklî ve naklî ilimler okumuş, sonra Eretna oğlu tarafından Kayseri’ye kadı olarak tayin edilmiştir. Ertena Beyliği’nin dağılması üzerine 1381 yılında Sivas’ta sultanlığını ilân etmiştir. Etrafındaki beyliklerle mücadelelerde bulunmuş, nihayet 1399 yılında Akkoyunlu hükümetini kuran Karayülük Osman Beyle yaptığı savaşta yenilmiş ve idam edilmiştir.
*Dîvân’ı vardır. Dîvân’ında kaside, gazel ve tuyuglar bulunmaktadır. Şiirlerine tasavvufun inceliklerini yerleştirmiştir. Ancak, bazı gazellerinde, muhteris bir şahsın maceracı ruhu aksetmektedir. Fıkıh sahasında Arapça olarak yazdığı eserleri vardır.
*Bu asrın Azerbaycan Türkçesi Edebiyatı içinde ayrıca kayda değer şâir ve nâsirleri içinde Erzurumlu Mustafa Darîr gelmektedir. Eserlerini çeşitli yerlerde yazan ve Mısır’da Türkçecilik Cereyanına katılan Kadı Darîr, daha çok Osmanlı Türkçesi’yle yazmıştır. Ondaki Azerbaycanlılık, Osmanlı Türkçesi’nin tabiî seyri içindedir. Yûsuf ile Zelîha adlı mesnevîsinin yanında üç ciltlik Sîretü’n-Nebî adlı eseri vardır. Bu bakımdan Türk Edebiyatı içinde ilk siyer yazarıdır. Siyerinde yer alan şiirleri bir hayli liriktir. Peygamberimizi anlatırken yazdığı şiirlerden bazısı, Türkçe’de mevlid türüne öncülük etmektedir. Şiirlerinde Gözsüz ve Darîr mahlasını kullanmıştır. Yüz Hadîs Tercümesi ve Fütûhu’ş-Şam Tercümesi adlı eserleriyle, bilinen eserlerinin sayısı dörde çıkmaktadır. Yalnız Yûsuf ile Zelîha’sı değil, nazmının kudretini diğer eserlerinde de göstermiş ve vakaları yer yer şiirle de ifade etmiştir. Samimî ve açık bir anlatıcılığı olan Kadı Darîr’in hikâye etme kabiliyeti çok yüksektir. O, bu bakımdan Türk Halk Edebiyatı içinde müstesna bir mevkie sahiptir.